Bereketli Hilal, tarihte bilinen ilk medeniyetlerin kurulduğu, bugünkü Filistin, Suriye, Irak ve ülkemizin Doğu, Güneydoğu, Akdeniz’i topraklarının bulunduğu yer. Zeytinin, onbinlerce endemik bitki türünün anavatanı olan topraklar. Tarımın geliştiği ilk bölgelerden olan ve verimliliği ile adına ‘bereketli denen topraklar savaşların etkisi ile verimliliğini günde güne kaybediyor. Su ve iklim krizini daha da sık konuştuğumuz bu günlerde savaşların, işgallerin iklim krizini nasıl etkilediğine ABD’nin Irak’ı, Rusya’nın Ukrayna’yı ve İsrail’in Filistin’i işgali üzerinden bakalım.
Amerika ve Rusya’nın daimi üyesi olduğu BM’ye göre de çevre sorunlarının %34’ü savaş ve silahlardan kaynaklanıyor. Savaşların, savaşlarda kullanılan mühimmatlar, milyonlarca zırhlı araç üretim ve kullanımında harcanan enerji ve yakıtlar, silah denemeleri, onbinlerce savaş uçağının neden olduğu karbon salınımının etkisi ile savaşların iklim değişikliğini bariz olarak olarak tetiklediği biliniyor.
Yaşanan sıcak hava dalgasının etkisi ile son on yılda Avrupa’da ölen insan sayısı 60 binin üzerinde, 2023 yazında Pakistan, Çin ve Libya’da yaşanan sellerden dolayı binlerce insan hayatını kaybetti. İklim krizi ile mücadele edilmesi gereken bu kritik dönemde BM daimi ülkeleri bir yandan iklim değişikliğinin önüne geçmek üzere sözde adımlar atarken diğer taraftan savaşta işgal politikaları ile insanlığı ve doğayı tahrip etmeye devam ediyor.
ZEHİRLENEN TOPRAKLAR
Çernobilde yaşananlardan sonra Çernobil’de yaşamın yüzyıllarca mümkün olmayacağının artık hepimiz farkındayız. Farkında olmamız gereken bir şey daha, ağır bombardıman uçağından atılan bir bombanın toprağın alt katmanlarına kadar işlediği ve toprağın yeniden işlenmesi için 100 ila 7400 yıl geçmesi gerektiğini gerçeği. Bu bilgi ile Filistine, Suriye’ye, Irak’a ve Ukrayna’ya yapılan ağır bombardımanlardan sonra işgal edilen bu toprakların nasıl verimsizleştiği, nasıl zehirlendiğini tahmin etmek işten bile değil. Irak, Filistin’deki saldırıların ardından toprağın kimyasal ve fiziksel yapısı bozuldu ve topraktaki bitki örtüsü ve bu topraklardaki binlerce endemik tür yok oldu. Çevresel döngüde yok olan türler başka türlerin de yok olmasına neden oluyor ve biyoçeşitlilik günden güne azalıyor. Yine Ukrayna savaşında onbirce hektar orman yanarak kül oldu. Birleşmiş Milletler (BM) Çevre Programı 2018 raporuna göre Rusya-Ukrayna savaşı sürecinde 80 bin hektarlık bir alanı kapsayan 18 doğa rezerv dahil olmak üzere en az 530 bin hektarlık bir alandaki ekosistem zarar gördü.
DOĞADA İSTİLANIN YANSIMASI
Körfez Savaşı ve ABD’nin Irak’ı işgali sonrası Irak’ta pek çok çevre felaketi yaşandı. Denizler, toprak ve hava savaşın etkisi ile adeta yağa, kimyasallara bulandı. Bölgedeki tüm göletlerde sular kirlendi ve canlılar hayatını kaybetti, Basra Körfezine sızan petrol ile onbinlerce deniz canlısı yok oldu. Yok olan deniz canlıları ve kirlenen sular istilacı türlerin yayılmasına neden oldu. Masum insanların toprakları istila edilirken doğada da istilacı türler arttı, denizde pek çok canlı türü yok oldu. Rusya-Ukrayna savaşının Karadeniz’e temasıyla, Karadeniz’e yüzlerce bomba atıldı, batırılan gemilerden denize karışan kimyasallar ve yakıt ve bombalardaki kimyasallarla Karadeniz’deki ekosistem bozuldu. Ses dalgaları ile iletişim kuran deniz canlıları bu süreçteki seslerden de etkilenerek göç etti, korkan bazı canlılar kıyıya vurdu.
YAĞLI KAR YAĞDIRAN SAVAŞLAR
Fosil yakıtların atması ile havanın gün geçtikçe daha çok kirleniyor. Lancet Countdown raporuna göre 2020 yılında hava kirliliği 4,7 milyon kişinin ölümüne neden oldu, bu ölümlerin yüzde 35’i (1,3 milyon) doğrudan fosil yakıtlardan kaynaklanıyordu. Fosil yakıt tüketiminin savaşlarda artması, her bombardıman sonrası havaya yayılan zehirli gazlar havayı da zehirliyor. Körfez savaşında kullanılan silahlar öyle ağırdı ki toprak, hava, su tamamen zehirli hale geldi.
Hatta havaya karışan kirli gazların etkisi ile o dönemde yağlı kar yağdığı bile görüldü. İsrail bombardımanlarını canlı canlı izlediğimiz bu süreçte hemen hemen her saatte düşen bombalardan yayılan kimyasallar ve yıkımın neden olduğu toz kütleleri bölgeyi nefes alınamaz hale getiriyor. Zaten elektriği, suyu, temel tüm ihtiyaçları kısıtlanan, bombardımandan kurtulabilen Gazze halkı nefes almakta bile zorlanıyor. Yaşaması için dua ettiğimiz halk herşeye rağmen hayatta kalsa bile ağır sağlık sorunları yaşayacağı aşikar. Nitekim Filistin gibi işgal altında olan topraklarda saldırı sonucu ölenler hesaba katılmadığında bile ortalama yaşam süresinin diğer ülkelere göre çok daha düşük olduğu ortaya çıkıyor.
İSRAİL İŞGALİ
İsrail’in on yıllardır sistematik olarak Filistin işgali, daha önce de defalarca yaptığı gibi sivilleri hedef alarak, hastaneleri, ibadethaneleri, mülteci kamplarını vurarak açıkça savaş suçu işliyor. Bu suçun bedelini binlerce masum insan, öldürülürse en azından tanıyalım diye aileleri tarafından eline adı yazılan bombalarla öldürülen çocuklar, bir zamanlar medeniyet abidesi olan şehirler ödüyor. İsrail batılı bir çok gücün desteğini alarak aleni bir şekilde soykırım yapıyor ve bu soykırım sadece bir ulusu kapsamıyor, İsrail 1948’den bu yana işgal ettiği her metrekaredeki tüm canlılara, bitkilere, toprağa zarar veriyor.
Bir zamanlar zeytin ağaçları ile dolu olan topraklardaki ağaçlar bir bir sökülüp işgalcilere ev yapılıyor. Dört tarafı duvarla çevrilen Filistin topraklarına su gitmesine dahi izin verilmiyor. Filistin’in toprağı suyu bombalarla, kimyasal silahlarla çorak ve zehirli hale geliyor. Zaten bir avuç toprağa sıkıştırılmış milyonlarca Filistinli asla tarım yapılamayacak çorak topraklara, kıstırılıyor ve bunca kısıtlamanın içinde Ramallah ve Gazze’ye inesi yardımların ulaşması bile engelleniyor. Savaş hukuka uymaması, bombardımanları ve haksız tutuklamaları bir yana sadece toprağa uyguladığı kıyımla bile İsrail açıkça soykırım yapıyor ve bu soykırım sadece insanları değil tüm doğayı kapsıyor.
DOĞA İNTİKAM ALIR MI?
Savaşların iklim krizini; iklim krizinin gıda krizi, su sorunu, zorunlu göç ve savaşları tetiklediği kısır döngüyü yıkmanın tek yolu, savaşa, işgalcilere ve işgal politikalarına en güçlü şekilde karşı koymak. Aksi halde savaşlar ve iklim krizi tüm insanlığı yok oluşa götürecek. İnsan haklarını, demokrasiyi daima göz ardı eden daimi BM üyelerinin orantısız güç kullanarak yok ettiği doğa, en güçlü ülkeleri bir tarumar edecek güçte; insanlığın ve doğanın katliamına son vermezsek bu güç hepimizin sonunu hazırlayacak. Buna isterseniz etki tepki prensibi diyelim, isterseniz de doğanın intikamı. İşte tüm bunu nedenlerden dolayı sadece Filistin halkı için değil aynı zamanda dünyamız için şimdi savaşa, işgale karşı koyma zamanı.